28 Ağustos 2007 Salı

Ekonomide Makro Tahminler

Piyasalarla ilgili bizce kayda değer önümüzdeki dönem tahminleri ;

Değerlendirip değerlendirmemek size kalmış .


Dünya likidite koşulları değişiyor. Likidite miktarında aşırı azalmalar olmasa bile son dört yılda global finans piyasalarını etkisi altına alan şirket satın alma ve birleşme çılgınlığı sona erecek gibi. Diğer bir ifadeyle gelecek günlere de damgasını vurmaya hazırlanan söylemler arasında yer alan ve yatırımcılar arasında sık sık gündeme gelen sorunlar risk alma iştahını azaltacak ve Türkiye `de bundan doğal olarak etkilenecek. Nedir bu sorunlar ve sorular? Meşhur carry trade bitiyor mu, hedge fund`lar kapanıyor mu, Amerika `daki kredi kaygıları genele ne kadar daha yayılacak, konut kredileri kaynaklı riskler gerçekte ne kadar, vs. Gözüken o ki başta FED , ECB ve BOJ olmak üzere büyük merkez bankalarının yaptığı likidite enjeksiyonu sayesinde şimdilerde yatışmış gözüken piyasalar gelecek günlerde yeniden hareketlenebilir. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi kredi risk miktarının henüz bilinmediği bir ortamda fiyatlama yapmak son derece zor oluyor. Peki bir Türkiye olarak bu işten nasıl etkileneceğiz.

İhracat performansımız olumsuz etkilenebilir: Dünya`da büyümenin iki motorundan biri olarak kabul edilen Amerika `da konut piyasasından kaynaklanan endişeler ve batıkların tüketici güvenini ve refahını vurması durumunda o bölgedeki büyüme ciddi şekilde zarar görecek. Belki Asya ekonomilerinin yüksek büyüme hızı dünyada bir resesyona izin vermeyecek, ama genel olarak büyüme performansında bir yavaşlama Türk mallarına dış dünyadaki talebi azaltabilir. Böyle bir durumda net olarak azalan ihracatın cari açığı artırması durumu ihracat için aramalı ithalat bağımlılığı nedeniyle belirgin şekilde gerçekleşmeyebilir, ama ülke ekonomisi için ihracat azalışı büyüme performansımız üzerinde olumsuz etki yapacak.

Gelişmekte olan piyasalara doğrudan yabancı sermaye girişi yavaşlabilir: Uluslararası finans kurumlarının hesaplamalarına göre 2006 yılında aralarında Türkiye `nin de bulunduğu gelişmekte olan piyasalara doğrudan yabancı sermaye olarak net 167 milyar dolarlık giriş gerçekleşti. Türkiye `nin bu girişin yaklaşık yüzde 12`sini aldığını da bir kenara koyalım. Eğer dünyada şirket satın alma ve birleşmelerinde bir sorun veya ciddi bir azalma yaşanırsa Türkiye `nin 2008 yılından itibaren doğrudan yabancı sermaye girişlerinde de bir yavaşlama olabilir, bu da cari açığın finansmanını zorlaştırır.

Türkiye daha az portföy yatırımı çekebilir: Her ne kadar yüksek faiz ve yüksek büyüme sayesinde portföy yatırımların bu kadar riske rağmen Türkiye `yi cazibe merkezi olarak algılama şekli devam ediyor olsa da, eğer yatırımcıların risk iştahında bir bozulma olması durumunda gelişmekte olan piyasaların çekeceği portföy yatırımlarında da azalma olabilir. Türkiye `nin cari açığını finanse etmesi açısından alın size bir zorluk daha.

Türk şirketlerinin yutrtdışı borçlanma şartları kötüleşebilir: Temkinli yaşamaya başlayan dünya likiditesi nedeniyle eskiden çok kolay ve uygun şekilde yurtdışı borçlanma gerçekleştiren Türk şirketlerinin dışarıdan finansman bulması zorlaşabilir. Cari açık finansmanı açısından bir olumsuzluk daha.

Yine de 2007`de cari açık finansman sorunu olmayacak: Tahminimize göre bu yıl Türkiye 35 milyar dolar civarında cari açık verecek. Finansman tarafına baktığımızda ise ilk sekiz aydaki doğrudan yabancı sermaye girişleri, Türk şirketlerinin yaptığı yurtdışı borçlanmaları ve portföy girişleri sayesinde 2007`de bir finansman sorunu olacağını düşünmüyoruz. Esasında 2008`de de çok büyük problem beklememekle birlikte değişen dünya düzeni nedeniyle finansman tarafındaki eski net tabloyu 2008 için görmekte zorlanıyoruz.

Kaynak :Dünya gazetesi ,Özgür Altuğ


ABD'deki kredi krizinin, küresel mali piyasa kanalı ile ülkemize de etkileri olacak. Etki denilince, hemen aklımıza kur-faiz-borsa gelmesin. Reel ekonomiye etkileri nasıl olacak? Ekonomik büyüme, ihracat, dış denge, enflasyon ne olacak? Merkez Bankası beklenen faiz indirimini yapabilecek mi?

En başta şunu hesaba katmak gerekiyor; ABD'deki kredi krizinin nasıl seyredeceği belirleyici temel unsur olacaktır. Şiddetli ya da ani çöküşler olmadığı sürece, krizin zamana yayılarak 'hazmedilmesi' olanaklı olduğu sürece, etkilerin ülkemize ulaşması ve de boyutu farklı olabilecek. Yani ülkemize yansıyacak etkinin şiddeti buna bağlı olacaktır. Ancak şurası kesin, kredi daralması ülkemizde de yaşanacak. Nasıl olmasın ki, ABD'de şirketlerin kısa vadeli finansman ihtiyaçları için ihraç ettikleri senetlerden olan 'commercial paper' miktarı, temmuz sonuna göre ağustos ayının üçüncü haftasının sonunda tam yüzde 7 azaldı. Bunun anlamı şu; ABD'deki bu krizde, şirketler finansman olanağı bulamadılar.

Bizim tahminimiz, ABD merkez bankası FED'in, bu krizin zaman içinde eriyerek şiddetinin azalmasını bekleyeceğidir. FED'in kısa vadeli hedefi, finansal istikrarın bozulmaması olacaktır. Bu sağlandığı sürece de, aldıkları riskleri yönetemeyenlerden 'batan batacaktır'

Ülkemizde de, dış kredi olanakları azalacak, sermaye hareketlerinde ülkeye gelen döviz girişlerinde azalış olacaktır. Son üç - dört yılda döviz arzı fazlası yaratan unsur olan; şirketlerin ve bankaların yurtdışından sağladıkları krediler azalacaktır. Bunun anlamı, başta çalışma sermayesi ve yatırım finansmanı amaçlı olarak kullanılan bu fonların miktarının azalacak olmasıdır. Kredi daralmasının başta ABD olmak üzere küresel bir ekonomik yavaşlamaya yol açması ise sürpriz olmayacak. Bunun da emtia ve enerji fiyatlarında gerileme yaratması sürpriz değil. Hâttâ bunun beklentisi ile fiyat düşüşleri, mali araçlar (future ve opsiyon piyasaları) kanalıyla hızlı bir biçimde bugünden görülebilir.

Hem dış kredi olanaklarının azalması, hem de küresel ekonomik yavaşlama ile ihracat olanaklarımız ve ekonomik büyüme ivmesi yavaşlayabilecektir. Emtia ve enerji fiyatlarındaki gerilemenin de enflasyona katkısı olumlu olacaktır. Bu dış tablo ve olasılıklar dahilinde, içeride hâlâ enflasyon beklentileri hedefle uyumlu seyretmiyor. Merkez Bankası da bunun farkında. Hatta, bunun ücret ayarlamaları ve hizmet fiyatları kanalıyla enflasyondaki düşüş süreci yavaşlatabilme riski olduğunu, bunun da Banka'nın faizleri indirme sürecinde temkinli olmasını getirebileceği anlaşılıyor.

Herkes Merkez Bankası'nın uyguladığı para politikası faizini eleştiriyor. Ancak, bankanın işini kolaylaştıracak öneriyi getirmiyor; maliye politikasının sıkılaştırılmasını, reformların hayata geçirilmesini, ekonomik programın oluşturulmasını

Dış dünyada son 20 yılın en derin krizi 'yumuşatılmış' biçimde seyrederken, biz de bunları 'seyretmeyelim .

kaynak : Radikal ,Ugur Gurses

Hiç yorum yok: