14 Ağustos 2007 Salı

Ders Çıkartmak Önemli

Bu günkü Sabah 'ta Yaşar Grubu ile ilgili bir yazı var .Bizim ,kısa vadeli başarıların bir anlamı olmadığı ,gerçek başarının uzun vadeli olduğu görüşlerimizlede çakışıyor. Ayrıca iş dünyasının görmesi gereken önemli teşhisler içeriyor.

Atağa geçmeye hazırlanan grup yaşadığı tecrübelerden dersler çıkarmış görünüyor.

Sn.Feyhan Kalpakoğlu 'ndan dinleyelim ;

Grubun yönetim kurulu başkanı Feyhan Yaşar Kalpaklıoğlu, 2007'yi yüzde 20-25 arasında bir büyümeyle kapatacaklarını açıkladı. Türkiye'de artık önlerini görebildiklerini bu nedenle kısa vadeli değil 3 yıllık stratej planları yapmaya başlayacaklarını söyleyen Yaşar Kalpaklıoğlu, "Yeni girilecek ve yoğunlaşacak iş kolları eylülde açıklanacak" dedi. Temmuz itibariyle yeniden yapılanmaya giren Yaşar Grubu'nun üst yönetimi, basın mensuplarıyla haftasonu biraraya geldi.

Artık daha uzun vadeli bir yapılanmaya gittiklerini belirten Yaşar Kalpaklıoğlu burada da organizasyonda ve yapısal anlamda çok ciddi değişiklikler olduğunu kaydetti.

Kısa vadeli problemleri çözen yapıdan daha uzun vadeli gündemi belirleyen bir yönetime geçtiklerini dile getiren Yaşar Kalpaklıoğlu sözlerine şöyle devam etti: "Yatırımların önü açıldı. Yaşar Holding artık büyüme dönemine geçeceği ve kaybedilen zamanı kazanacağı bir üç yıla giriyor. En önemli ihtiyacımız olan sermaye ve insan kapitalini de organize ettik.

" Feyhan Yaşar Kalpaklıoğlu "Kısa vadeli dönemi geçen yıl ortadan kaldırdık. Artık uzun vadeli plan yapma imkânı bulduk. Şimdi büyüme zamanı diyebiliriz. Belki daha temkinli ama fırsatların olduğu bir dönem" diye konuştu.

Yaşar Grubuna başarılar diliyoruz .

13 Ağustos 2007 Pazartesi

İş Kurmak İçin İşi Bilmek Gerekli mi ?

İnsanlar yeni bir iş kurmak için genelde o konuda tecrübeli olmak gerektiğine inanırlar .

Bazıları da bunun tersini yapar ve işi bilenlerden daha başarılı da olur.

Doğru sektör seçimi ,iş planı yaparak işi yönetmek veya yönettirmek işi bilmekten sistem doğru kurulmuşsa daha başarılıdır.

Örnek mi ? Ülkemizde de bu başarılar var.Bizce bu tür başarıların en önemli nedenlerinden biri ise diğerlerinin kurumsallaşamaması .

Bankacılık sektörüne giren ve başarılı olan gruplardan ,sektörün içinden gelip patron olanlar hariç işi bilen var mıydı ?

Perakende de Tansaş ,Gima-Endi örneklerinde patronların bu sektörde daha önce tecrübeleri varmıydı ?

Esas Holding modelinde ortakların girdikleri işlerde geçmişleri var mı ?

Doğuş Grubu Doğuş Otomotiv öncesi sektörde fazla tecrübelimiydi ?

Zorlu Grubu Vestel 'i almadan önce bir elektronik devimiydi ?

Bu soruların hepsinin tek bir cevabı var '' hayır ''

Elde ettikleri başarılarda ortak nokta '' Dünyaya diğerlerinden daha fazla ayak uydurmak ''

Bizdeki başarılı gruplarda eksik var mı ? Fikir üretmeye ,Ar - Ge 'ye dayalı dünya çapında bir başarıları henüz yok ,yalnız bazılarının bu konuda çabalarının olduğunu basından takip ediyoruz.

Aslında görünen ülkemizde iş hayatında başarılı olmanın ,gelişmiş ülkelerden nisbi olarak kolay olduğu ;

Çünkü gelişmiş dünya 'da Farklı bir şeyler yaratmadan ,Ar -Ge 'ye önem vermeden ,ekip çalışmasını ve çalışanları önemsemeden önemli bir başarı elde etmek gerçekten zor.

Diğer bir çokları eski kafada gitmeye devam ettikleri sürece yukarıda belirttiğimiz gruplar ve benzerlerinin yerel pazarda yeni başarıları bizi şaşırtmayacak ...

Beklentimiz ise bizi şaşırtacak global başarılar

3 Ağustos 2007 Cuma

Şaka Gibi

Türkiye, 2050’nin yeni G-7’lerinden olacak

Ernst & Young’ın, 800 uluslararası yöneticiyle yaptığı “Avrupa’da Yatırım Çekiciliği” konulu anket sonuçlarına göre, 2050 yılında, gelişmekte olan yedi ülkenin ekonomisinin, G7'yi oluşturan gelişmiş yedi ülkeyi geçecek. Bu ülkelerden biri de Türkiye olacak.

Danışmanlık şirketi Ernst&Young’ın, anketine katılan 800 uluslararası üst düzey yönetici, 2050 yılında Rusya, Brezilya, Hindistan, Çin, Endonezya, Meksika ve Türkiye’nin toplam Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH)’nın, G-7 ülkelerinin toplam GSMH’sını geçeceğini öngörüyor.

Ankette, bu ülkelerin küresel yatırımlara paralel bir şekilde altyapı, değer yaratan yatırımlar, şeffaflık, açıklık ve eşitlik konularındaki kaydedecekleri gelişmelerin bu öngörüyü etkileyebilecek temel sorunlar olarak gösterildi.

Türkiye’nin cazibesi artacak
Ankette yer alan “Avrupa’nın cazibesi artacak mı?” sorusuna verilen yanıtlara göre, uluslararası üst düzey yöneticilerin yarıdan fazlası Avrupa’nın çekiciliğinin artacağını düşünüyor ve özellikle Orta Avrupa’nın gelecek 3 yılda en cazip bölge olmasını bekliyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Güney Doğu Avrupa’nın cazibesinin artacağına inan yöneticilerin oranı ise yüzde 48 oldu.

Böyle bir hayale kendimizi kaptırmışken bir an için kişi başı Milli Gelirdede aynı şeyi görür gibi oluyoruz.

Bir firmaların durumuna bakıyoruz ,bir yazıya bakıyoruz ,gerçekten bir anlam veremiyoruz.

Anlam verilebilecek tek şey ise yeni gelen gençlerin bunu başaracağına olan inancımız .

Kaynak : www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=75207&KOS_KOD=43&ForArsiv=1

Çalışanlara Farklı Bir Bakış

Merzifon’da konfeksiyon okuyana 50 YTL burs var

Bu farklı bakış açısını APS Giyim 'in patronu Sn. Osman Benzeş 'den dinleyelim .

"Merzifon’a 11 milyon dolarlık yatırım yaptım. Şimdi Amasya’nın Merzifon ilçesi ile Suluova’daki meslek lisesi öğrencilerinden konfeksiyon bölümünü seçenlere ayda 50 YTL burs vermeye başladım. Amacım, eğitimli kalifiye elemanlara kavuşmak."

Benzeş, işçilerine bir de söz vermiş: "Yatırım maliyetimi kurtardıktan sonra, gelirimizin yüzde 50’sini sizinle paylaşacağım."

Firma Çalışanlarının da yüksek verimlilikle çalışarak amorti süresinin kısalmasına katkıda bulunacaklarına inanıyoruz .

Kaynak : www.hurriyet.com.tr/yazarlar/7014812.asp?yazarid=44&gid=61&a=641911

Kobiler İçin Önemli

İ.S.O 'nun KOBİ 'ler için YENİ İŞ GELİŞTİRME EĞİTİM PROGRAMI

İstanbul Sanayi Odası KOBİ 'lerin global dünyaya uyum sağlayabilmeleri için bir program hazırlamış ,

İlgilenenler için ;

“KOBİ’ler için Yeni İş Geliştirme Eğitim Programı”, yeni iş alanlarına girmeyi veya yeni pazarlara açılmayı planlayan firmalara yol göstermek amacıyla, “stratejik kavramlar”, “ön hazırlıklar”, “iş planı” gibi temel kavram ve metotları kapsayan ve uygulama bölümleri ile katılımcılara öğrendiklerini iş yaşamına taşıma imkanı sağlayan bir eğitim programı olarak tasarlanmıştır.

Kimler Yararlanabilir ?

Yeni iş geliştirmek, yeni sektörlere girmek isteyen firmalar

Girişimci sanayiciler

Firma sahipleri

Üst düzey yöneticiler, profesyoneller

İş Geliştirme, Stratejik Planlama sorumluları ve çalışanları

Pazarlama sorumluları

“KOBİ’ler için YENİ İŞ GELİŞTİRME Eğitim Programı”, genel katılıma açık veya kurumlara özel olarak tasarlanıp uygulanabilmektedir.

Katılımcı sayısı 20-25 kişi ile sınırlandırılmaktadır.


Bu program, katılımcılara küresel pazarda rekabet edecek sürdürülebilir iş fırsatlarını belirlemeleri ve geliştirmeleri için gerekli bilgi ve yetkinliği kazandıracak şekilde tasarlanmıştır.

Bu Eğitim Programı sonunda katılımcılar;

-Yeni iş geliştirme yeteneğinin önemini firmaları açısından açıklayabilecek,
-Yeni iş geliştirme konusundaki temel kavram ve metotları tanımlayabilecek,
-Müşteri beklentileri doğrultusunda firmalarının ürün yelpazesini yeniden değerlendirebilecek,

-Firmalarını, iş birimi ve ürün-hizmet seviyesinde stratejik açıdan irdeyebilecek,
-Konuyla ilgili güncel teknikleri ve araştırma yöntemlerini kullanarak, yeni iş fikirleri geliştirebilecek,
-Firmanın dış çevresindeki tehdit ve fırsatları analiz edebilecek,
-Firmanın zayıf ve kuvvetli yönlerini belirleyebilecek,
-Firmanın misyon, vizyon ve hedeflerini, kuralına uygun şekilde tespit edebilecek,
-Analiz sonuçları doğrultusunda kurum, iş birimi ve ürün bazında hedefler koyabilecek ve bunlara ulaşmak için strateji geliştirebilecek,
-Stratejileri uygulayabilmek için pazarlama planı, kaynak planlaması ve uygulama adımlarını içeren iş planlarını hazırlayabilecektir .

Detaylı bilgi : www.iso.org.tr/tr/egitim/yig/icerik.asp

2 Ağustos 2007 Perşembe

Bill Gates 'e Hesap Sormak

Akşam 'da Işınsu Kaygusuz 'un hazırladığı Microsoft 'daki Türklerle ilgili bir yazı dizisi var .

Yazıdan farklı yorumlar çıkarmak mümkün ;

150 civarında Türk beyin bu firmada çalışıyor.Murat Onuk ile yapılan röportajdan bazı bölümleri alıp değerlendirelim .

Murat Onuk sorularımızı yanıtladı:

MS’de çalışmak için başvurular nasıl oluyor?

Temelde iki türlü MS’ye giriyorlar. Birinci grup daha önce Amerika’ya gelenler. Üniversiteden sonra başvurup giriyorlar. İkinci grup ise, MS’den her sene Türkiye’ye gelip iş görüşmeleri yapıyorlar ve beğendiklerini işe alıyorlar.

Peki neden Türkiye?

Çünkü buradan oraya giden çocukların hepsi çok süper zeki çocuklar.

Amerika neden yurtdışından yazılım konusunda eleman alıyor. Orada bu konuda iyi eğitilmiş kimseler yok mu?

Amerika’da teknik eleman konusunda çok ciddi bir boşluk var. Amerikan üniversiteleri şu anda yeterince teknik adam, yazılım geliştiricisi yetiştiremiyor.

Bill Gates’e hesap sormak

Çalışma ortamınızdan bahsedelim. Orada işler nasıl yürüyor?

MS dünyanın en iyi şirketlerinden biri. Çünkü MS’de kimseyi kolay ikna etmeniz mümkün değil. Önce doğru olduğunu ispatlamanız lazım. Örneğin toplantılarımızda Bill Gates yaptığı işi anlatıyor. Hindistan’dan yeni gelmiş 23 yaşında bir genç kalkıyor diyor ki ‘Şurası şöyle olmuş, ben beğenmedim, niye böyle yaptınız?’ Bill Gates dediğimiz dünyanın en zengin adamı, kızarıyor, bozarıyor, terliyor ve o insanlara o şeyi anlatmaya çalışıyor.

Son bölüm beyinlerdeki gelişmişlik ve kültürel bakış açısı konularında önemli ipucları veriyor.

Kendimize soralım , Bizde herhangi bir firmada patrona Bill Gates 'e sorulan soruları sorma şansınız varmı ?

Var tabi ,yalnız önce eşyalarınızı toplayın ki kovulduktan sonra kolaylık olsun

O yüzden hiç bir sektörde yerel Microsoftlarımız da doğal olarak bulunamıyor .

1 Ağustos 2007 Çarşamba

Büyük Başarı

İş Dünyamız yine büyük bir başarıya imza atmış ,

6 ayda KOBİ'lerin kaçırdığı AB fonu 3.5 milyar euro

'' KOBİ Danışmanları Derneği (KOBİDA) Başkanı Mehmet Önder, yaptığı yazılı açıklamada, Avrupa Birliği'nin (AB), 2007 ile 2013 yıllarını kapsayan 7. Çerçeve Programı’nda KOBİ’lere 50.5 milyar euro bütçe ayırdığını, program kapsamında 2007 yılının ilk 6 ayında IT, iletişim, nano-teknoloji, enerji, Ar-Ge, çevre, güvenlik, uzay gibi konularda, bütçesi 3.5 milyar euroyu bulan çeşitli projeler açıldığını hatırlattı.

Önder, projelere yeterli ilgi göstermeyen Türk KOBİ’lerinin 2007 yılının ilk yarısında, yeni buluşlar, yeni fikirler ve Ar-Ge projelerini kapsayan 3.5 milyar Euro AB fonunu kaçırdığını söyledi. ''

Yalnız bu başarıya sivil toplum kuruluşlarımız yeterince ayak uyduramamış ,

'' AB, Türk ve Bulgar sivil topluk kuruluşlarının hazırladığı 45 işbirliği projesine 2003 yılında 835 bin, 2005 yılında ise 1 milyon euro olmak üzere toplam 1 milyon 835 bin euro kaynak aktardı. ''

Bu başarı karşısında hiç şaşırmıyoruz .

Çünkü ;Konular her nekadar gelişmiş ülkelerce çok önemliysede bu kafa yapısıyla bize ilginç gelmemesi çok doğal .

'' Türk şirketleri Avrupa’da yeni buluşlar, yeni fikirler, teknoloji ve Ar-Ge çalışmalarını desteklemek amacıyla oluşturulan 7. Çerçeve Programı’na bu yılın ilk yarısında yeterli ilgi göstermedi. ''

Guiness 'e başvurmayı düşünüyoruz ,ama bu konulardaki rekorlara yer veriyor mu ? emin değiliz

kaynak : Referans gazetesi

31 Temmuz 2007 Salı

Fason Ekonomisi

İşte ülkemizde firmalarımızın neden yeterince başarılı olamadığı konusunda çarpıcı bir örnek ;

Akşam 'dan Yavuz Semerci 'nin haberi

Oğuz Satıcı, AKP’nin ekonomi kurmaylarından Mehmet Şimşek’e sert yanıt vererek, “Her kim olursa olsun, önüne gelen, bildiği teorik şablonlardan hareketle geleceği geçmişten çok daha parlak olan tekstil ve hazır giyim sektörlerimizden çıkmamız gerektiğini beyan veya teklif etmesin” dedi.

Gerçi Şimşek, “Tekstil sektöründen çıkmamız gerekir diye bir açıklama yapmadım” dedi ama olsun; bu görüşün son yıllarda sık sık dile getirildiğini biliyorum.

Mehmet Şimşek böyle bir açıklama yapmamış olabilir ,açıklamayı nedenleriyle biz yapalım.

Bilindiği gibi , yalnızca tekstilde değil tüm sektörlerde sistem şöyle işler ;

Gelişmiş ülkelerdeki firmalar bazı sektörlerde üretimden çıkma kararı verirler ,

Bunun işgücü maliyetlerinin artması nedeniyle işgücünün ucuz olduğu ülkelerde fason ürettirmek ,

Ürüne çeşitli nedenlerle talebin azalması veya başka alternatiflerin o ürünün yerini alması ,kar marjlarının düşmesi gibi bir çok nedenleri olabilir.

Tekstil veya herhangi başka bir sektör olsun ,bizler bu kafayla gittiğimiz sürece yalnızca fasoncu olarak kalırız.

Aksini iddia edenin bunu kanıtlaması gerekir.Biz ,herhangi bir üretim yapılan sektörde fasonculuktan gelip kendi markasıyla yılda örneğin 50.000.000 USD ve üzeri ihracat yapan ,en az 10 adet firmaya rastlamadık .O zaman bu nasıl gelişmedir anlayabilmiş değiliz.

Bu şartlarda olacak ise şudur ;

Dünyada terkedilen sektörlerin fasoncusu olmaya devam edeceğiz ,sektör ülkeye ilk girdiğinde kendimizi bir şeyler yapıyor sanacağız ,Gerçek anlamda dünyaya hitap edecek yeterli sayıda marka yaratamadığımız için rekabet edemediğimiz anda ise devlet baba 'ya kızacağız ,destek ,yardım isteyeceğiz .

Ayrıca bu konuda kimsenin kimseye kızmasına gerekde yok ,belki sözel açıklamalar çok soyut ama aşagıdaki rakamlar çok somut ;

Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Konukoğlu, “Tekstilde çok kapanan fabrika var” diyerek sektörün içinde bulunduğu durumu özetlerken, İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon Fasoncuları Derneği (İTFAD) Başkanı Yılmaz Kocaoğlu ise “2005’te 15 bine yakın atölye kapandı. 1 milyon insan işsiz kaldı” şeklinde konuşarak 2006 yılı başında sektörün profilini çiziyor.

kaynak : www.sedefed.org/default.aspx?pid=22573&nid=9187

Artık böyle bir dünya yok ,herkesin kendisini geliştirerek dünyaya uyum sağlamamız ,bunun içinde sektörlerde dünya çapında firmalar başarıyı nasıl yakalamış araştırmak ve buna göre kendi yolumuzu çizmek gerekmekte ....

Son söz Mehmet Şimşek 'ten ;

Ben şunu söylüyorum: Türkiye'de küresel ölçekte, rekabet gücüne sahip olmalıyız. (Referans)

10 yıl sonra bu noktanın biraz ilerisinde ,koşu bandından kulvara çıkmış olmak ve gelişmiş dünyaya yaklaşmak dileğiyle ,

28 Temmuz 2007 Cumartesi

Pazar küçük , Ya Vizyon ?

Bir süre önce Brezilya 'da Dünya kozmetik devleriyle yarışan ,gelişmekte olan ülkedeki vizyonu gelişmiş kozmetik firması Natura ile ilgili bir yazı yazmış yerel bir firmanında gelişmiş beyinlerle başarılı olabileceğini ortaya koymuştuk.

Şimdi Ülkemizde durum nasıl bir göz atalım ;

Referans 'ın haberi ;

Artan refah Türkiye yi kozmetik devlerinin rekabet alanı haline getirdi.

Türkiye'de hem nüfus genç hem de refah seviyesi yükseliyor" diyen Fransız Sephora, Colours Beauty ve İngiliz Boots Türkiye pazarına adım atmaya hazırlanıyor. Kısa bir süre önce pazara giren Alman Douglas ve Watson ise ulaştıkları yüksek satış performansları nedeniyle hedeflerini daha da büyüttü. Rekabetin kızışması yerli firmaları da hareketlendirdi. Boyner Grubu, Tekin Acar, Sevil Kozmetik ve YKM kozmetik alanında daha da iddialı hale geldi.

Gelir seviyesi arttıkça bu sektörün gelişeceğini tahmin etmek hiç zor değil ,bunu bakmasını bilen herkes görebilir.

Şu anki pazara paylarına bir bakalım ;

Douglas, Boyner, YKM, Sevil ve Tekin Acar gibi kozmetik zincirlerinin faaliyet gösterdiği kozmetik pazarı selektif pazar olarak tanımlanıyor. Bunun büyüklüğü de 150 milyon dolara ulaşıyor.

Pazarın hakimiyeti şu anda yerli kozmetik zincirlerinin elinde. Lider ise Boyner Grubu. Boyner ve Beymen mağazalarının yanı sıra yeni oluşturulan Boyner Beauty mağazaları ile Boyner Grubu yüzde 33'lik pazar payına sahip. Tekin Acar yüzde 25, Sevil yüzde 23, YKM ise yüzde 16 pazar payları ile Boyner'i takip ediyor.

Yerli firmaların mağaza sayıları ;

- İlk mağazasını 1976’da İstanbul Nişantaşı’nda açan Sevil'in Türkiye genelinde 22 mağazası var.

- Tekin Acar`ın 1979 yılında Onur Çarşısı`nda 16 metrekarelik bebek giyim mağazasının bir köşesinde başlayan kozmetik serüveni 33 mağaza ile devam ediyor.

- Beymen mağazalarında kozmetik reyonlarıyla sektörde önemli bir pay alan Boyner Grubu, geçtiğimiz yıl Boyner Beauty konsepti ile sektördeki gücünü artırdı. Boyner Beauty'in mağaza sayısı 6.

Yabancıların mağaza hedefleri ;

- Watson'un hedefi, 5 yıl içinde 100 mağaza daha açmak.
- 2008 yılı sonuna kadar 10 mağaza hedefleyen Fransız Sephora mağaza sayısını 5 yılda 20'ye çıkaracak.

ROTASINI TÜRKİYE'YE ÇEVİREN YABANCILAR

- SEPHORA
- DOUGLAS
- WATSON
- BOOTS


Boyner Beauty 'nin hedefi ;
Boyner Beauty olarak bu yılın sonunda 6 mağazaya ulaştıklarını kaydeden Sağdam şunları söylüyor: "Üç yıllık plan içinde bu sayılı 107 'ye çıkarmayı planlıyoruz.

Şunu açıklıkla söyleyebiliriz ki 5 yıl sonra sektörde pazar payları şu anki durumdan çok farklı olacak ,büyümeye ve pazara bilimsel yaklaşanlar ayakta kalacak ,diğerleri küçülecek veya satılacak .

27 Temmuz 2007 Cuma

Bir Private Equity İşlemi Daha

Ülkemizde halen az olsada geçmişe göre daha büyük montanlı private equity işlemleri olmaya başladı.Ekonomi toparlandıkça bunun gerçekleşeceğini 2000 'li yılların başından beri biliyorduk.

Referans 'ın haberi ;

Boyner Holding, Boyner Büyük Mağazacılık'ın yüzde 30,5'ini, Beymen'in ise yüzde 50'sinin Citigroup Venture'a sattı. Boyner Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner, organik büyümenin yanı sıra satın almaların da gündeme gelebileceğini belirterek, dışardaki fırsatlara da baktıklarını vurguladı.

Buradaki amaca kısaca göz atalım ;

Perakende sektörünün önümüzdeki dönemde ciddi oranlarda büyüyeceğini belirten Boyner, "Biz grup olarak, önümüzdeki süreçte hem organik hem de satın almalar yoluyla perakende piyasasının ciddi büyümeler kaydedeceğimini düşünüyoruz.

İki şirket de iki yıl içinde 2006 büyüklüklerini ikiye katlamış olacak. Büyüme için şu anda iç pazara kontsante oluyoruz. Dış pazarlara daha çok fırsat odaklı bakıyoruz" diye konuştu.

Umarız Boyner ve Citigroup Venture hedeflerini gerçekleştirir.

25 Temmuz 2007 Çarşamba

Teknoloji Holding 'in Başarısı

Daha önce fikrinlekazan.blogspot.com ‘da '' bir hikaye '' başlıklı yazıda ödeme sistemleri konusunda önemli bir başarıdan bahsetmiştik .2006 yılı itibariyle A.B.D. 'de en hızlı büyüyen ilk 20 firma arasında 1. ve 6.sıradaki firmaların faaliyet konusu da ödeme sistemleriydi.

Şimdi Sabah 'ın haberine bir göz atalım ;

Ingenico, 40 milyon $'a Planet'i aldı

Teknoloji Holding grup şirketlerinden Planet AŞ'nin yüzde 100'ü, elektronik ödeme sistemlerinde faaliyet gösteren, Fransa merkezli Ingenico'ya satıldı. Satışa, Planet'e ek olarak, Teknoloji Holding grup şirketlerinden, saha ve onarım hizmeti veren Teknoser'in POS onarım bölümünün Ingenico'ya devrinin de dahil edildiği kaydedildi. Satış rakamının 40 milyon doların üzerinde olduğu öğrenildi.

Firma Genel Müdürü Sn.Alpay Sidal internet sitelerinde ne demiş ?

Pazarda kart sahipliği olan tüm bankaların iş ortağı olarak, finans sektöründe geniş bir yelpazede çalışan Planet, POS terminali satışından ziyade, önceliğini katma değerli çözüm ve hizmetlere vermiştir. Ekonomiye katkısını arttırmak için tek bir POS üzerinde birden fazla banka uygulaması çalıştırarak sahada ilk kez Ortak POS çözümünü sunan ve şu anda sahada canlı örnekleri ile 8 banka uygulamasını tek POS üzerinde çalıştıran ilk ve tek firma yine Planet'tir.

Planet kendi alanında "yenilikçilikle büyüme" liderliğine devam edecek. Ödeme sistemlerinde güvendiğiniz, her türlü yeni fikri "ilk olarak" paylaştığınız, hizmet kalitesinden kuşku duymadığınız iş ortağınız olarak, her zaman yanınızdayız.

Aslında burada başarı doğru bir iş planının uygulanması ve yeniliğe açık yaklaşımla geliyorum demiş zaten

Keşke firmalarımız çağa ayak uydursa Teknoloji Holding gibi başarılarımızın sayısı artsa

18 Temmuz 2007 Çarşamba

Bankacılık 'ta Kim ,Nereye Gidiyor ?

Yabancılar bir çok bankayı aldı .Peki sektörde kısa vadede neler oluyor ?

Bankaları alanlar yeni ekiplerini ,pazarı tanımaya çalışıyor .Tanıma süreci doğal olarak kısa bir süreç olamayacağı için işler yavaşlıyor ,özellikle ticari ve kurumsal tarafta müşteri ve iş kayıpları yaşanıyor .

Aslında bu dönemde iyi yönetilen küçük veya orta ölçekli bir yerli bankanın ölçek büyütmesi hiçde zor değil ,tabiki piyasaların bir kaç yıl daha iyimser gitmesi kaydıyla ...

Bizce yerli sermayeli ve yabancı sermaye oranı düşük bankalar pazar paylarını arttırma konusunda en azından kısa vadede daha şanslı ,

Fırsatları değerlendirebilirlerse ,

16 Temmuz 2007 Pazartesi

Barron's Dergisinde Yayınlanan Röportaj

Wall Street Journal’ın haftalık yayınladığı Barron’s dergisinin 14 Temmuz 2007 tarihli sayısında ilginç bir röportaj yayınlanmış. Röportaj, Eurasia Group’un kurucusu Ian Bremmer ile gerçekleştirilmiş. Eurasia Group son dönemde Petkim’i alan Transcentral Asia’nın da arkasında yer alan grup olarak gazetelerde yer almış, ve Yahudi kökenli bir Grup oldugundan bahsedilmişti.

Eurasia Grup, dünyadaki politik risklerle ilgili danışmanlık hizmeti veren bir firma. Bu grubun kurucusu ve başkanı olan Ian Bremmer, Barron’s dergisine verdiği röportajda uluslararası portföy yatırımlarının teknolojideki hızlı değişimler ve demokratik olmayan rejimler nedeni ile bu faktörlere yeteri kadar hzılı adapte olamayan yatırımcılar için Rus ruleti oynamaya benzediğini belirtmiş. Bremmer, yatırımcılara (burada genel olarak Amerikalı yatırımcılar kasdediliyor) enerji sektörüyle ilgili varlıklara yatırım yapmalarını ve 2008 ABD seçimleri öncesinde ABD ile Çin arasında kötüleşmeye başlayan ilişkilere dikkat etmelerini tavsiye ederken, Türk’lerin Kuzey Irak ile ilgili rahatsızlıklarına rağmen burada çok fazla jeopolitik bir risk olmadığının altını çizmiş.

Şimdi röportajın Türkiye ile ilgili olan kısımlarını çevirelim;

Bremmer:
Türkler, Kuzey Irak’ta Kürtlerle iş yaparak ciddi paralar kazanıyorlar. Bunun yanısıra Kuzey Irak’a girmeyi istiyorlar çünkü Türkiye’deki terörist aktivitelerin kaynağı olarak burayı görüyorlar. Ayrıca ABD’den bu konuda tam destek göremediklerine inanıyorlar. Burada yapabilecekleri sınırda güvenli bir bölge oluşturmak olabilir. Ama Türkler gerçekten bu bölge ile iş yapmayı istiyorlar. Zaten eninde sonunda Türk hükümeti bağımsız bir Kürt devletini tanımaya doğru gidiyor. Ancak bu hemen gelecek yıl olmayacak.
Gazeteci: Oldukça radikal bir şey söylediniz.
Bremmer: Bu eninde sonunda olacak bir şey. Ekonomik entegrasyon ve bunun yanısıra özellikle işadamları ve bankacılar buraya çok yatırım yapmış olacaklar. Bu nedenle de bu kaçınılmaz olacaktır. Buradaki soru ne zaman ve ne şart altında bunun gerçekleşeceğidir.
Gazeteci: Peki Türkiye Avrupa Birliği’ne girecek mi?
Bremmer: Hayır. Ancak umuyorum ki Türkiye’nin üyelik konumu daha uzun yıllar devam eder. Çünkü bu Türkiye için çok pozitif bir durum. Fakat, AB Parlementosu’nda aşırı milliyetçi sağ kanat çok güçleniyor ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy Türkiye AB’nin bir parçası olmamalıdır diyor. Brüksel’deki bürokratlar hariç gerçek Avrupalılar Türkiye’yi AB içinde göremek istemiyorlar. Türkiye’nin AB’ye girmesi ABD’nin çıkarınadır. Türkiye bu durumun dışına itilir ya da kendi iradesi ile dışında kalmak isterse bölgenin jeopolitik durumu açısından son derece olumsuz bir sonuç olur.

Röportajın bizimle ilgili olan kısımları bu kadar. Ian Bremmer’a göre Türkiye bağımsız Kürt devletini eninde sonunda tanıyacak ve AB’ye hiç bir zaman alınmayacak olsa bile AB hayali devam ettiği (ya da ettirildiği) sürece Türkiye’den tavizler koparmaya devam edecekler. Neden Petkim’e balıklama atladıkları şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Koç Gurubunun Başarısı

Referans 'ın haberi

Koç Grubu, 2015 hedefini 10 yıl önceden yakaladı .

Koç Holding İcra Kurulu Başkanı Bülend Özaydınlı, 2010 için hedefledikleri konsolide ciro rakamını 2005'te yakaladıklarını, 36 milyar dolar olan 2006 konsolide ciro beklentilerinin ise 2015 için hedefledikleri düzeyin üzerinde olduğunu belirterek, "Bu sonuçla, dünyanın en büyük 200 şirketi arasına girme hedefimizi, planlanandan tam 10 sene önce gerçekleştirmiş olacağız" dedi.

Biz bu haberden pek bir şey anlayamadık .Hedeften olumlu da olsa bu kadar yüksek bir sapma varsa hedef belirlenmesinde yanlış giden bir şeyler olduğu sonucuna vardık.

Gruptan teknolojik bir buluş veya hizmetler sektöründe bir farklılık yaratarak ülke içindeki büyüklüğüne yakışır dünya çapında adı anılan firmalar yaratmasını bekliyoruz.

Çünkü gerekli altyapı ve nasıl yapılması gerektiği konusunda vizyon kendilerinde bulunmakta .

13 Temmuz 2007 Cuma

Nehirlerimiz de satılıyor

Hürriyet’ten Yalçın Bayer’in Haberi...

Nehirlerimiz de ’satılıyor’...

TELEFONDA bir ses; kendisini tanıttıktan sonra "PETKİM’in satılmasına kahroldum.Kazakistan’ın arkasında hangi Rus gücü vardır. Hele Kazakların, Türk işçilerini dövmesi aklıma gelince AKP iktidarı kime hizmet ediyor diye düşünüyorum" diyor. Soru sormaya fırsat vermeden şaşırtıcı bilgiler aktarıyor:"Bu iktidar, Türkiye’nin nehirlerini 3.1 milyar dolar karşılığında 29 yıllığına satıyor; buna devral-işlet demek gerekiyor. Yani en değerli varlığımız, sularımız da gidiyor.""Bir dakika" diyoruz; "Dehşet bir şey bu; nasıl olacak?"- Suların işletme hakkı devrediliyor. DSİ’nin hazırladığı bir taslak proje bu... Örneğin, Fırat’ın sularının üzerindeki Atatürk ve Keban gibi barajlara giden sular da, bu özelleştirme kapsamı içinde olacak. Barajlara giden su da bu kapsam içinde ’paralanacaktır’. Yani bunları alan yabancı konsorsiyum, barajlara dökülen suyun parasını da TEAŞ’tan alacak; TEAŞ da bunu satarken, su bedelini tüketiciye yansıtacaktır. Yani Fırat’a akan Palandöken’in eriyen karına da para vereceğiz.- Şimdilik garip bir durum... Biraz açar mısınız?- Petrol boru hattı olduğuna göre su hattı da olabilir. AKP’nin üzerine atladığı GOP çerçevesinde projelendirdiği anlaşılıyor. Bu sayede İsrail’in ve Ortadoğu’nun su sorunu çözülmek isteniyor.Irak’a ve Kürt bölgesine su lazım... Oraya büyük yatırımlar yapılıyor. Buna karşılık, Türkiye’nin ekonomik yönden tam bir çıkmaz içinde olduğunu düşünmek de gerekiyor. 360 milyar dolar dış borcumuz var. (DP adayı Tevfik Altınok, CNN’de dün dış borcumuzu 408 milyar; özel kesimin borcunu ise 126.4 milyar dolar olarak ifade etti.) İktidar, Türkiye’ye yabancı sermayenin girmesi için her şeyi yapmayı düşünüyor. Çünkü biz hizmet ve mal satamıyoruz. Cari açığımız 30-40 milyar dolar civarında. Sadece özelleştirmeden, Telekom’dan, Tüpraş’tan ve Petkim’den gelecek para ile Türkiye’nin kalkınamayacağını düşünüyorum.

Fırat ve Dicle’nin ’satılması’na gelelim...- Seçimlerden sonra gündeme gelecektir... Öğrenildiğine göre bir konsorsiyum oluşturulacak, yabancı sermayeyle... DSİ’de yapılan ön çalışmalara göre, Fırat’ın 29 yıllık satış değerinin 950 milyon dolar; Dicle’nin 650 milyon dolar olacağı söyleniyor. 12-13 nehrin akarsu gelirlerinden metreküp hesabıyla 3.1 milyar dolar bekleniyor. Yani Fırat ve Dicle bir ’fabrika’ gibi düşünülüyor. 29 yıllık sürede enerji projeleri çerçevesinde satış ve gelirlerle birlikte 15 milyon dolar bir kaynak hesap ediliyor.- Türkiye’nin yarattığı kurumları satılıyor, peki doğal varlıklarının, eko-sisteminin satılmasına ne diyorsunuz?- Çevreyi kim düşünüyor ki... Orasını bilemem. Yarın Ağrı, Erciyes ve Uludağ da satılabilir, kaynak yaratmak için...

Türkiye çaresiz; bir şey üreterek kalkınamıyor. İlle de yabancı sermaye gerekli. Bu nedenle iktidar, özelleştirme satışlarına yerli konsorsiyum oluşturan firmaların girmesini istemiyor; dışarıdan sermaye gelmesini istiyor. O yüzden Kuveyt, Lübnan, Kazak ve Rus sermayesine kapı açılıyor.

11 Temmuz 2007 Çarşamba

Yabancı Sermaye Neden Geliyor?

Son yıllarda ülkeye giren yabancı sermaye akışında ciddi bir artış gözlemliyoruz.

Yurt dışından sermaye akışı artık ülkede olan biten hiç bir şeyi önemsemeden girişini sürdürüyor. Peki bu sermaye akışının sebebi ne?

Kısaca özetlemek gerkirse birincisi tüm dünyada varolan bir likidite bolluğundan bahsetmek gerekir. Artan emtia fiyatları, ki bunların başında petrol geliyor, bazı ülkelerin zenginleşmesine sebep olup ortada bir likidite bolluğu yaratıyor. Buradan gelen para da emtia fiyatlarındaki artıştan zarar gören bizim gibi ülkelere yatırım olarak akıyor.

Bir diğer neden ülkeler arasındaki faiz farkları. Türkiye’nin başı çektiği bazı gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek faizler nedeniyle, getirisi düşük para birimlerinde borçlanan fonlar, getirisi yüksek para biriminde yarattıkları fonları değerlendirerek ciddi karlar elde edebiliyorlar.

Durum böyle oluncada içerde olup bitene bakılmaksızın para girişi devam ediyor.
Fonlar bunu sadece portföy yatırımlarıyla da sınırlandırmıyorlar, doğrudan sermaye olarak varlık alımı şeklinde fon girişleri de bu durumun doğal bir sonucu.

Varlık satın almaları bir dönem ülkemizde en bariz şekilde konut alımlarında ortaya çıkmıştı. Çok değil bu yılın başına kadar geçen son 2-3 yıllık dönemde yabancıların başını çektiği bir talep patlaması ile karşı karşıya kalmıştık ve bunun sonrasında yerli tasarruf sahiplerinin de trendi takip etmesiyle konutta inanılmaz rakamlar konuşulmaya başlanmıştı. Özellikle, AB’ye giriyoruz söylemleri ve tutsat (mortgage) sisteminin devreye girip konut kredilerinde hızlı bir düşüş olacağı beklentisi ile evler deyim yerindeyse kapış kapış gitmeye başlamıştı.

Siyasi belirsizliklerin artması konuta olan talebi bıçak gibi keserken diğer varlıklara olan talep de ise hız kesilmesi bir yana talep patlaması yaşanmaya devam ediyor. İşte burada az önce değindiğimiz durum ortaya çıkıyor. Yabancı fonlar artan kaynaklar ve cazip getiriler nedeniyle taleplerini artırarak para akıtmaya devam ediyorlar. Oysa konutta yabancı yatırımcıların etkisiyle gaza gelen yerli yatırımcılar bu kez beklemede kalmayı tercih ediyorlar. Bunun tabi bir diğer nedeni de artık yatırım amaçlı konut talebinin belki de doyum noktasına ulaşıyor olması ve bundan sonraki taleplerin gerçek ihtiyaç sahiplerinden gelecek olmasıdır. Lüks konut arzında doyuma ulaşıldığı ve artık orta ve alt seviyeye yönelik konutlara ağırlık verilmeye başlandığı gibi haberlerde bu düşüncemizi destekler niteliktedir.

Şimdi gelelim diğer varlık satışlarına. Son dönemde Oyakbank’ın satışının hemen arkasından yapılan iki ihalede de inanılmaz fiyatlara ulaşılmasını nasıl açıklamak gerekiyor?

Bu iki ihaleden ilki Petkim ihalesiydi. İhaleyi seyredenler dikkat etmiştir. Ihaleyi kazanan firma açık arttırma boyunca oluşan fiyata hiç bakmaksızın fiyat yükseltmeye devam etmişti. İhaleye katılıp Petkim’e ciddi olarak yatırım yapmayı düşünen gerçek yatırımcıların, fizibilite çalışmalarında ortaya çıkan fiyatı kat kat aşmaya başlayan fiyat karşısında çekilmeleri sonucunda, petrokimya şirketi bu işle hiç alakası olmayan yatırımcılara satılmıştır. Alan şirket Petkim’i 4 yıl sonunda (Özelleştirme şartları gereği alan firma 3 yıl içinde tekrar satış gerçekleştiremiyor) oldukça iyi bir karla satacağını açıklamıştır.

Diğer ihale Sabiha Gökçen Havaalanının 20 yıllığına işletilmesi hakkı için yapılan ihaleydi ve bunu da son dönemde ihaleden ihaleye koşturan bir grup, Limak yine rekor bir fiyatla satın aldı. Limak’ın havaalanı işletmeciliği konusundaki tecrübesini bilemiyoruz ama ortada olan bir gerçek ödenen fiyatın diğer havaalanı ihalelerine göre çok artmış olması.

Görünen o ki piyasalara karşı aşırı bir güven oluşmuş durumda ve risk iştahı artmaya devam ettiği için de ihaleler rekor kırıyor, borsa uçuyor, faizler yüksek seviyelerde seytretmeye devam ediyor, döviz yerlerde sürünüyor ve Türkiye’ye fon akışı duracağa benzemiyor. En azından şimdilik, tabi bir de seçim sonuçlarının etkisine bakacağız, bakalım kurulan senaryolar tutup para akmaya devam edecek mi?

Posted by Ekonomist